Yeni Baro Kurulmasına İlişkin Venedik Komisyonu Raporunun Hukuki Değerlendirmesidir

Yeni Baro Kurulmasına İlişkin Venedik Komisyonu Raporunun Hukuki Değerlendirmesidir

18 Ekim 2020,Pazar

Yeni Baro Kurulmasına İlişkin Venedik Komisyonu Raporunun Hukuki Değerlendirmesidir


Venedik Komisyonu Raporu

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nda Yapılan Değişiklik

Yeni Baroların Kurulması 

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi İzleme Komitesi Başkanı Michael Aastrup Jensen 29 Mayıs 2020 tarihli mektupla Venedik Komisyon'undan Türkiye'deki Avukatlık Kanunu'nda yapılması düşünülen değişiklik teklifine ilişkin görüş talep etmiştir. Venedik Komisyonu'nda ABD, Moldova, Danimarka ve İsviçre'li üyeler görev almıştır. 

Venedik Komisyonu Covid-19 dolayısı ile seyahat mümkün olmadığı için video konferans yöntemi ile bu yasal düzenlemeyi Türkiye Barolar Birliği, çeşitli Aaroların temsilcileri, Adalet Bakanlığı, siyasi partiler sivil toplum kuruluşları ile görüşmeler yapmıştır. Rapor Venedik Komisyonu tarafından 8-9 Ekim 2020 tarihinde kabul edilmiştir. 

1969 tarihli 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ". Avukatların statüsünü, Avukatlık mesleğine kabulü, Avukatlık ücretlerini, adli yardımı, Avukatların mesleki görevleri ve Avukatlık disiplinini, meslekten çıkarılma vb."konuları düzenlemektedir. Kanun bundan başka Avukat meslek örgütlerini, il Barolarını ve Türkiye Barolar Birliği'nin kuruluş ve yapısını tanımlamaktadır. 

1982 Anayasası hukuk mesleğinin organizasyonunu özel olarak tanımlayan hükümler içermemektedir. Anayasa'nın 135. maddesi, ".kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarının ve bunların organlarının." statüsünü?, ".meslek mensuplarının ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kanunla kurulmuş? kamu tüzelkişileri." olarak tanımlamaktadır.  

Anayasanın 135. maddesi, Avukat meslek örgütlerinden açıkça bahsetmemektedir. Ancak, 1969 tarihli Kanunun 76. maddesinde Barolar ".kamu kurumu niteliğine sahip meslek kuruluşları."olarak tanımlanmıştır. Türkiye Barolar Birliği de aynı Kanunun 109. maddesinde ".kamu kurumu niteliğinde."bir ".meslek örgütü."olarak tanımlanmıştır. Bu ifadeler, Barolar ve Türkiye Barolar Birliği'nin Anayasa'nın 135. maddesine göre kurulan "meslek kuruluşları" ve "üst organları" olarak görülebileceğini ifade etmektedir.  

1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca, her ilde Baro kurulur. Barolar, kendi illerinde görev yapan tüm Avukatları sicile kaydeder ve meslekten çıkarmaya karar verebilirler. Hukuki hizmetlerin ifa edilmesi ve Türk mahkemelerinde Avukatlık yapabilmek için Baro üyeliği zorunludur. Bir Avukat başka bir ilde çalışmak için o ilin Barosuna yeniden kayıt yaptırmak zorundadır. Bu nedenle, 2020 değişikliklerinden önceki halinde Kanun uyarınca, Barolara üyelik, bir il içinde herhangi bir alt bölünme olasılığı olmaksızın, tamamen coğrafi bir temele dayanmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sı 135. Madde şu şekildedir;

(1)Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.

(2) Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asli ve sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmaz.

(3) Bu meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.

(4) Bu meslek kuruluşları ve üst kuruluşları organlarının seçimlerinde siyasi partiler aday gösteremezler.

(5) Bu meslek kuruluşları üzerinde Devletin idari ve mali denetimine ilişkin kurallar kanunla düzenlenir.

(6) Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir. 

(7) Ancak, milli güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önlemenin yahut yakalamanın gerektirdiği hallerde gecikmede sakınca varsa, kanunla bir merci, meslek kuruluşlarını veya üst kuruluşlarını faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı, yirmi dört saat içerisinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, bu idari karar kendiliğinden yürürlükten kalkar.

Barolar yönetim organları aracılığıyla Avukatlara karşı önemli işlevleri yerine getirir;

".Avukatları Baroya kabul ederler, mesleğe yeni kayıt olan Avukatlar için zorunlu staj eğitimleri düzenlerler, Avukatlık ortaklıklarını kaydederler, disiplin soruşturmalarını yürütür, Avukatlara etik yükümlülükler konusunda tavsiyede bulunur, Avukatlar arasında ve Avukatlar ile müvekkilleri arasında ihtilaf ve şikâyetleri karara bağlar, arabuluculuk yapar ve Avukatlara geçici meslekten çıkarma veya süresiz çıkarma da dahil olmak üzere çeşitli disiplin cezaları uygulayabilirler."

Barolar; 

".Demokratik ilkeler temelinde faaliyet göstermektedir."Avukatlar, Baroların yönetim organlarını Başkan, Yönetim Kurulu, Disiplin Kurulu, vb. Baro Genel Kurulunda gizli oyla seçerler. Türkiye Barolar Birliğine delege secimi için de aynı sistem geçerlidir. Her Baronun Genel Kurulunun kararları oyların çoğunluğuyla alınır. Her Avukat, Baronun isleyişini desteklemek için aidat ödemek zorundadır.

Şu anda Türkiye'nin 81 ilinden 80'inde Baro kurulmuştur. Ulusal düzeyde, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu Türkiye Barolar Birliğini (TBB) kurmuştur. TBB, il Barolarının çatı örgütüdür. Kamu makamları önünde Baroları temsil eder. Ayrıca, bireysel Avukatlara karşı yetkilere de sahiptir. TBB, Baroya kabul, disiplin cezaları, meslekten çıkarma gibi konularda Baroların bazı kararlarını itiraz makamı olarak gözden geçirebilir. TBB'nin kararları Adalet Bakanlığının denetimine tabi olmakla birlikte, geri gönderilmediği takdirde, onaylanması veya Bakanlığın iki ay içinde karar vermemesi halinde kesinleşir. Bakanlık tarafından TBB'ye geri gönderilen TBB kararları, TBB Yönetim Kurulunun üçte iki çoğunluk ile ısrar etmesi halinde onaylanmış? sayılır, aksi takdirde onaylanmaz. Tüm kararlara karşı idari yargıda dava açılabilir. TBB'nin başka önemli işlevleri de vardır. Örneğin, mesleki davranış? kurallarını belirler ve Avukatların TBB'ye ödemesi gereken aidat miktarlarını belirler örneğin, Baroya giriş ücretlerinin miktarına karar verir.

TBB'nin ana organı, Baroları temsil eden delegelerden oluşan Genel Kurul'dur. 2020 değişikliklerinden önce, her bir Barodan TBB'ye gönderilen delege sayısı, ilgili Barodaki kayıtlı Avukatların sayısı ile orantılıydı. 1969 tarihli Kanunun 114. maddesi, her Baronun Genel Kurul'a iki delege ve Baro başkanını göndermesini şart koşuyordu. Ayrıca, 100'den fazla üyesi olan Baro, her 300 Avukat için bir ek delege gönderme hakkına sahipti. Bu kural, Ankara'da ve kayıtlı Avukat sayısının çok yüksek olduğu İstanbul veya İzmir gibi büyük il merkezlerinde kurulan Baroların, daha küçük il merkezlerindeki Barolara göre TBB Genel Kurulu'na önemli ölçüde daha fazla delege göndereceği anlamına geliyordu.

2020 değişiklikleri, iktidar çoğunluğuna ait bir grup milletvekili tarafından, Baroların herhangi bir önerisi olmaksızın ve önceden onlara danışılmadan Parlamento önüne getirilmiştir. Raportörlerin görüştüğü muhatapların yanı sıra çeşitli kaynaklar, değişiklik taslaklarının hazırlanması sürecinde veya Parlamento'daki tartışmalar sırasında Baroların çoğuna danışılmadığını iddia etti. Yetkililer ve TBB Başkanı, aksine, daha büyük Baroların liderlerinin tartışmalara katılmaya davet edildiğini, ancak bir diyaloğa girmeyi reddettiklerini ve bunun yerine, reformu protesto eden sokak eylemleri düzenlemeyi tercih ettiklerini ileri sürmüştür.

2020 değişiklikleri Türkiye'de Baroların örgütlenmesinde iki büyük değişiklik yapmıştır. 

İlki, Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde birden fazla Baro kurulmasını mümkün kılmıştır. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 77. maddenin son hali, 5.000'den fazla Avukatın bulunduğu illerde, en az 2.000 Avukatın halihazırda var olan Baroya ek bir Baro kurabileceğini öngörmektedir. Bir Barodaki Avukat sayısı 2000'in altına düşerse, illerinde 2000 veya daha fazla üyesi olan mevcut Baro(lar)dan birine katılmaları gerekir.

İkinci büyük değişiklik, her bir Baronun TBB Genel Kurulu'na gönderdiği delege sayısıyla ilgilidir. Her bir Baronun (en az 3 delegeye ek olarak) her 300 Avukat başına bir ek delege gönderdiği önceki modelin yerine 114. maddenin son hali, her bir Baronun TBB'ye en az dört delege (üç seçilmiş ve bir resen) artı 5000 üye başına bir ek delege göndermesini öngörmektedir. Bunun sonucu olarak, büyük Baroları temsil eden delege sayısı önemli ölçüde azalacaktır.

  • Venedik Komisyonu bu çalışmayı yaparken bilinen diyalog ve bilgi edinme yöntemlerini kullanmış büyük illerdeki Avukatların genel toplamının bilgisine baş vurmamıştır. 

TBB'nin ana organı, Baroları temsil eden delegelerden oluşan Genel Kurul'dur. 2020 değişikliklerinden önce, her bir Barodan TBB'ye gönderilen delege sayısı, ilgili Barodaki kayıtlı Avukatların sayısı ile orantılıydı. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 114. maddesi, her Baronun Genel Kurul'a iki delege ve Baro başkanını göndermesini şart koşuyordu. Ayrıca, 100'den fazla üyesi olan Baro, her 300 Avukat için bir ek delege gönderme hakkına sahipti. Bu kural, Ankara'da ve kayıtlı Avukat sayısının çok yüksek olduğu İstanbul veya İzmir gibi büyük il merkezlerinde kurulan Baroların, daha küçük il merkezlerindeki Barolara göre TBB Genel Kurulu'na önemli ölçüde daha fazla delege göndereceği anlamına geliyordu. 

Avukatlık kanunundaki 2020 tarihli değişiklikleri, iktidar çoğunluğuna ait bir grup milletvekili tarafından, Baroların herhangi bir önerisi olmaksızın ve önceden onlara danışılmadan Parlamento önüne getirilmiştir. Raportörlerin görüştüğü muhatapların yanı sıra çeşitli kaynaklar, değişiklik taslaklarının hazırlanması sürecinde veya Parlamento'daki tartışmalar sırasında Baroların çoğuna danışılmadığını iddia etti. Yetkililer ve TBB Başkanı, aksine, daha büyük Baroların liderlerinin tartışmalara katılmaya davet edildiğini, ancak bir diyaloğa girmeyi reddettiklerini ve bunun yerine, reformu protesto eden sokak eylemleri düzenlemeyi tercih ettiklerini ileri sürmüştür. 

  • Avukatlık Kanunu 19.03.1969 tarihli bir kanunundur. Avukatlık Kanunu'nda köklü bir değişiklik beklentisi tüm Avukatlarca beklenmekte idi. Aslında Avukatlarca beklenilen Avukatlık Kanununun tamamının değişmesi idi. Baro seçimlerinde temsilde adalete yönelik on yıllardır büyük Barolarda Avukatların itirazları vardı. Bu itirazlar hem TBMM iradesi tarafından hem de büyük illerin Baro yöneticileri tarafından duyulmamıştır. TBMM bu itirazları dinleyerek bu konuda bir yasa değişikliğine gitmez iken, maalesef özellikle büyük Baroların yöneticileri de bu itiraz ve temsilde adalete yönelik yapıcı işbirlikçi teklifleri görmezden gelmişlerdir. 

  • Baro seçimlerine giren Avukatlar aldıkları oy ne olursa olsun büyük Baroların yönetimlerinde temsil edilmez iken birlikte yönetim listesi oluşturulması tekliflerinde de hep uzak kalmışlardır. Bu uzak kalışlarının temelinde siyasal tercih vardır. Çünkü Ankara için ifade etmek gerekecek olursa Ankara'da demokratik sol Avukatlar bu siyasal tercihleri ile Baro yönetimini tüm kurum, komisyon, kurul ve birimleri ile tek başlarına on yıllardır yönetmektedirler. 

  • Venedik Komisyonu Raporundaki  ".Avukatlık Kanunundaki 2020 yılı değişiklik teklifi ve bunun yasalaşmasını bir takım iktidar mensubu milletvekillerinin danışılmadan ve öneri olmadan çıkarmaları." ifadesi gerçek değildir. Bu konu yani seçimlerde nispi temsil ve çoklu Baro söylemi Barolar ve TBB tarafından dile getirilmese bile büyük il Barosu Avukatlarının her ortamda çözüm bulunması teklifini içeren söylemleridir. 2020 yılında bu söylem karşılık bulmuştur. 

  • On yıllara dayalı bu tek merkezli yönetim anlayışı büyük illerde demokratik yarışı ortadan kaldırmış ve hiçbir şekilde başarı elde edemeyen ve Baro yönetim şeklinden rahatsız olan Avukatları Barodan ve seçimlerden uzaklaştırmıştır. Şu anda mevcut Baroya hukuk akıl ve katılımcılığının dışında aynı siyasi eğilime mensup küçük bir gurup yönetimi hakimdir. 

  •  Avukatlık Kanunundaki Baro organlarının ve TBB delegasyonunun seçimlerine ilişkin özellikle büyük şehirlerde yıllara dayalı adaletsizlik, temsilde adaletin sağlanamaması, bir grup ( demokratik sol Avukatlar gurubu) Avukatın yönetim kurdukları hakimiyeti hiçbir gurup ile paylaşmaması, Baro üyelerinin aidiyet duygularının zayıflaması, Baroyu yöneten demokratik sol Avukatların hiçbir şekilde hukuk üretmedikleri, Avukatların mesleki gelişmelerine hiçbir katkı sunmadıkları, yeniliklere kapalı bir yönetim anlayışı ile siyasi üslup ve davranışları artık Baroları bir meslek örgütü olmaktan çıkardığı, özellikle büyük kentlerdeki Barolar için seçim sisteminin değişikliği, nispi temsil veya birden fazla Baro kurulması kaçınılmaz olduğu gerçeği bulunmakta idi. 

  • Ankara, İstanbul, İzmir ve birkaç Baronun oluşturdukları ülke genelindeki yönetim hakimiyeti bu iller dışındaki Baroların varlıklarını bilerek veya bilmeyerek yok noktasına getirmiş, maalesef bu Barolar da nezaketen veya ellerinden bir şey gelmediği için bu konuya sessiz ve duyarsız kalmışlardır. 

  • Yasa değişikliği sırasındaki yasama organı ile Baroların oluşturdukları üzücü tabloda kusur eşittir. Bu durum ve oluşan tablo Avukatlar olarak her birimizi üzmüştür. Her iki taraf da yapıcı davranmamıştır. Ancak seçim usulü ve örgütlenme konusunda yasal değişiklik kaçınılmazdı. Özellikle son yirmi yıldır Barolar savunma mesleği adına mesleğe ciddi bir katkı sağlamamışlardır. Diyalog yolunu seçmeyen Barolarda kayıp eden hep meslek ve Avukatlar olmuştur. 


Daha önce, büyük il merkezlerini temsil eden delegeler TBB Genel Kurulu'nda hâkimdi. 31 Aralık 2019 tarihinde Türkiye'de 127.691 kayıtlı Avukat bulunuyordu. İstanbul'da 46.052, Ankara'da 17.598 ve İzmir'de 9.612 Avukat kayıtlıydı. Önceki sistemde, İzmir Barosu TBB Genel Kurulu'na yaklaşık 35 delege gönderme hakkına sahipti. 2020 değişiklikleri uyarınca, İzmir Barosu beş delege alma hakkına sahip olacaktır. (dört artı her 5000 üye için bir ek delege) En büyük Baro olan -İstanbul'un - adına gönderilen delege sayısı yaklaşık 136'dan 13'e düşecektir. Karşılaştırıldığında, en küçük Baro (bazılarının 100'den az üyesi olan) bile dört delege gönderme hakkına sahip olacaktır.

Esas itibariyle, bu ikinci değişiklik, TBB'deki güç dengesini değiştirecektir. Avukatların TBB içinde eski sistemde aşağı yukarı orantılı temsili ilkesi, bu nedenle, TBB'deki tüm Baroların neredeyse eşit temsili ilkesiyle değiştirilmiştir.

  • Baroların TBB temsil oranı değişiklikten önce kabul edilemez şekilde temsil oranını zedelemekte idi. Türkiye'de üç büyük il Barosu delegeleri ülkedeki tüm TBB delege yapısına hâkim olmakta ve temsil ettikleri kültür değerleri ve hukuk anlayışını tüm Barolar yönetim anlayışında tek yanlı demokratik olmayan usullerle egemen kılmakta idiler.

  • Kanımızca bu konuyu coğrafi olarak ve üye sayısına göre ikiye ayırmak gerekecektir. Coğrafi olarak 81 il olan ülkede her ilin TBB'nde alınacak kararları etkileyecek kadar oy ile temsili demokratik bir yöntem olacaktır. Ancak bundan önceki dönemde küçük iller açısından demokratik olarak alınacak kararları etkileme güçleri kesinlikle bulunmamakta, adeta bu üç Baro delegeleri olaylara nasıl bakar ise bu şekilde bakmak zorunluluğu ile onları takip etmekten ve özgür iradeleri ortaya koymaktan uzak bir durum ortada idi. 2020 değişikliği ile değişik coğrafi alanlarda görev yapan Avukatlar ülkenin çatı yapısını oluşturan TBB yönetimine etkin bir şekilde katılmış olacaklardır.

  • Büyük illerdeki Avukat sayısını esas alarak temsili öngörmek meslek etiği ve değerleri ile çelişmektedir kanaatini taşımaktayız. Yani Avukatlık mesleğinde büyük ilde Avukatlık yapmak ile başka bir ilde Avukatlık yapmak arasında ne gibi bir ayrıcalık olabilir. Zaten bu Avukatlar kendi büyük illerinde Barolarda çalışmalara, komisyon çalışmalarına, seçimlere, genel kurullara katılmakta ve etkin olarak kendi sorunlarını dile getirerek çözüm üretebilmektedirler. Çatı örgüt olan TBB'nde ne gibi bir gerekçe ile etkin olmayı amaçlamaktadırlar. Bu nedenle de 2020 değişikliği yerinde bir değişikliktir. Bu şekilde Barolar coğrafi olarak eşit sayı itibariyle de bir adım önde olarak adaletli ve demokratik bir katılım sağlanmış olacaktır. 

  • Venedik komisyon raporu bu konuyu örneklendirse idi buna ilişkin daha fazla ve geniş cevaplarda tarafımızdan verilebilirdi.  


Bu iki büyük değişiklik - çok sayıda Baro oluşturma imkanı ve TBB Genel Kurulu'nda Baroların orantılı temsilini kaldırma 2020 değişikliklerinin merkezinde yer aldı ve hem Türkiye'de, hem de uluslararası alanda hararetli tartışmalara yol açtı. Hükümet, Türkiye'deki Avukat sayısının artması ve kötü işleyen Barolar nedeniyle değişiklikleri gerekli görse de, değişikliği eleştirenler bu değişikliği Türkiye'de hukukun üstünlüğünü ve insan haklarının durumunu eleştiren büyük Baroları susturmanın bir aracı olarak görüyor.

  • Bu değerlendirmeye iki noktadan katılmıyoruz. Türkiye'de yapılan mesleki örgütlenme yasa düzenlemesi ne gerekçe ile uluslararası alanda tartışmalara yol açmıştır. Bunu anlamak mümkün değil. Örgütlenme mesleğin özü ile ne kadar bağlantılıdır. Asıl olan mesleğin özünü oluşturan Avukatlık ve Avukatların savunma erkinin hukuk devletindeki yeri ve konumudur. Bu örgütlenmenin ülkeden ülkeye değişmesinde hiçbir sorun olmadığını düşünmekteyiz. Ayrıca gelişen dünyada tek tip, statükocu, örgüt anlayışı çok geride kalmıştır. Mesleki rekabete dayalı, yapıcı, eleştiri ve hukukun gelişmesinde Baroların daha etkin yapıda olması yarışa ve farklı düşüncelerin çarpışmasına bağlıdır. Ayrıca uluslararası söz söyleyiciler biz Avukatlar adına bir şeyler konuşmayı kendilerinde hak olarak görüyorlar ise buna saygı duyarız. Çünkü mesleğimiz evrenseldir. Uluslararası iletişim, yardımlaşma ve mesleği birlikte geliştirme bakışı ile bunu hoş karşılarız. 

  • Ancak tüm taraflar ile görüş oluşturmak gerekmektedir. Ayrıca ülkede büyük illerde yaşayan ve Baro yönetim şekline itiraz eden Avukatları diğer küçük illerdeki Baro başkanları da yalnız bırakmış ve anlayamamıştır. Başlangıçta yasa çalışmaları sırasında bu Baro başkanları biz büyük illerdeki farklı düşünen Avukatlar ile diyalog kurmuş olsalardı yasa çalışmalarındaki tartışmalar başka şekilde olurdu. Onlar da maalesef mevcut statüko ve tekçi anlayışın yanında durmayı veya ne anlama geldiği bilinmeyen nispi temsil gibi gereksiz tercihin yanında durarak veya tamamıyla değişikliğe karşı çıkarak bunu söylemleştirmeye çalışmışlardır. Ancak şu anda bu sayın Baro başkanları yasa çalışmaları sırasındaki düşüncelerinden uzaklaşmakta olduklarını bizlere ifade etmektedirler.

  • İkinci katılmadığımız değerlendirme Baroların susturulması değerlendirilmesidir. 1969 yılından bu yana TBB ve Barolar mesleğin gelişmesi için ne yapmışlardır. Hangi hukuki çalışmanın öncüsü olmuşlardır. Biz Avukatlara hangi yolu göstermişlerdir. Tek yaptıkları egemen oldukları sayı ile kendileri istediklerini yapmakta, yine büyük illerden elde ettikleri sayısal çoğunluk ile ülkemiz temel değerli ile çatışmışlar, her olayda aynı baroya üye olan, aidat ödeyen üyelerinden bir kısmını veya Avukatlar ve barolar olarak ülkemiz insanını incitmekten geri kalmamışlardır. Büyük Barolar ve TBB yönetimi bu anlamda hukukun merkezi olmaktan çoktan çıkmış sadece siyasetin merkezine oturmuştur. Ankara'da Baro seçimlere giren ve baroyu devamlı şekilde yöneten grup seçimlere Demokratik Sol Avukatlar Grubu olarak siyasal bir isim ve söylemle girmekte olup bu hiçbir şekilde tartışmaya açılmazken, Baroların susturulması söylemi sadece manipülasyondan ibarettir. Yanıltmadır. Susturma kelimesi Barolar ve yasama ile karşı karşıya konulduğunda biz Avukatların anlayamayacağı anlamlara gelmektedir. Ayrıca 2020 yasa değişikliği çalışmalarında üyelerin katılmadığı ve Baro başkanlarının eylemlerindeki söylemler incelendiğinde amacın hukuk ve Avukatlık olmadığı başkaca bir siyaset üslubu ile söylemler içerdiği dikkatlice incelendiğinde Baro başkanlarının yapmak istediğinin mesleğe hizmet olmadığı görülecektir. Yasa değil asıl karşı söylem siyasidir. Rapordaki bu cümlelere bu eleştirileri ifade etmek isteriz. Bununla birlikte on yıllardır baro başkanları hangi demokratik etkinliğe öncülük etmiş ve yürüyüş yapmışlardır ?

  • Bugün bile yeni Baro kurma çalışmaları içerisinde olan biz Avukatlara; aidat ödediğimiz, aynı baronun bir üyesi olduğumuz, yürürlükte bir yasa olduğu ve bu yasanın gereğini yerine getirmek bir anayasal ve yasal bir hak olduğu halde bir yer tahsis ederek ".buyurun çalışmalarınızı buradan yürütün." davranışını gösteremedikleri gibi ".bir başarı dileme nezaketini." bile gösterememişlerdir. 

  • Yeni Baro anlayışımız ve kuruluşumuza nasıl baktığımız kuruluş bildirgemizde genişçe yer almıştır. 


Türkiye tarafından onaylanan uluslararası insan hakları sözleşmeleri bir Baronun nasıl örgütlenmesi gerektiğini belirtmemektedir. Yargıçların ve Avukatların bağımsızlığı üzerine BM Özel Raportörü M. Diego Garcia-Sayán'ın gözlemlediği gibi, ".Avukatların örgütlenme ve ilişki kurma yolları farklı yargı bölgelerine göre farklılık gösterir."

Ancak bu durum, bu alanda uluslararası standartların var olmadığı anlamına gelmez. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 1. maddesi, sözleşme taraflarının Sözleşme 'de yer alan hakları ve özgürlükleri ".güvence altına almalarını."gerektirir. Benzer şekilde, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin (ICCPR) 2. maddesi, Sözleşme taraflarının Sözleşme 'de tanınan haklara ".saygı göstermeyi ve güvence altına almayı."taahhüt ettiklerini belirtmektedir. Bu hükümler hem negatif, hem de pozitif yükümlülükler olarak yorumlanmıştır.

Günümüz insan hakları hukukunda, insan haklarına saygı duymak, onları korumak ve yerine getirmek için görev veya yükümlülükleri ayırt eden üçlü bir tipoloji oluşturulmuştur. Bu tipolojide saygı gösterme negatif Adil yargılanma hakkı cezai konularda adli yardım alma hakkını içerir. Adli yardım hakkının, savunma Avukatlarının Devletten bir dereceye kadar bağımsızlıklarını gerektirdiğini varsaymak mantıklıdır. Bu bağımsızlık olmadan, savunma Avukatları asıl işlevlerini, yani savcılığın usule ilişkin karşı tarafı olarak müvekkillerinin çıkarlarına ve genel olarak adalet yararına hizmet edemezler. Adli yardımın "etkililiği" savunma Avukatının belli bir profesyonellik düzeyini gerektirir. Bu nedenle, AİHM defalarca, savunma Avukatı seçiminin tamamen özgür olmadığına ve sanığın belirli niteliklere sahip kişiler arasından seçim yapabilmesi gerektiğine karar vermiştir. Bir başka deyişle, masrafları Devlet tarafından karşılanmak üzere ihtiyaç halindeki sanıklara sağlanan ücretsiz hukuki yardım en azından asgari düzeyde profesyonel olmalıdır. Bununla birlikte, bu çok zorlayıcı bir standart değildir: Örneğin, kayıtlı bir Avukat statüsüne sahip olmayan bir stajyer Avukat tarafından sağlanan hukuki yardımın,  "etkili" olduğu görülmüştür.

Bağımsız ve profesyonel hukuki yardım sağlama gerekliliği diğer uluslararası insan hakları standartlarında da belirtilmiştir. Dolayısıyla, AİHM için, bir Avukata erişim, AİHS'nin 5. maddesi uyarınca özgürlükten yoksun bırakma meselelerinde temel usuli güvencelerinden biridir. Dahası, Avukat tutma hakkı, tutuklamayı, mahkûmlara muameleyi, suç mağdurlarının korunmasını ve işkenceye karşı korumayı vs. düzenleyen daha spesifik insan hakları belgelerinde de önemli bir yere sahiptir. Bu insan hakları belgelerinin ortak bir noktası, belirli bir davada bir Avukatın yalnızca müvekkilinin menfaatine hareket etmemesi, aynı zamanda insan haklarının ve genel olarak hukukun üstünlüğünün savunulmasında önemli bir rol oynamasıdır.

Savunma Avukatlarının bağımsızlığının ve profesyonelliğinin uygulamada nasıl garanti altına alınacağı zor bir sorudur. Ne AİHS ne de ICCPR hukuk mesleği için bir yönetişim sistemi öngörmez. Muhtemelen, bağımsız bir Baro kurulması, bireysel Avukatların bağımsızlığını güçlendirebilir. Bununla birlikte, yargıçların nasıl atandıkları veya görevden alınacakları ışığında bağımsızlığına ilişkin hatırı sayılır yükümlülük olarak, koruma ve yerine getirme pozitif yükümlülüğü olarak görülür.  ".hukuk mesleğinin Devletten bağımsızlığı." ilkesi önemli bir ilkedir. Hukuki yardım alma hakkının bazı unsurları - örneğin, Avukat-müvekkil ilişkilerinin gizliliği - aynı yönü işaret etmektedir.

Dolayısıyla, BM Tutukluluk veya Hapis Altındaki Kişilerin Korunmasına İlişkin İlkeler Kurulu, gözaltına alınan bir kişinin şu haklara sahip olmasını sağlar: Hukuk müşavirine yardım ve onlarla iletişim kurmak ve danışmak, Mahkumlara Muameleye İlişkin BM Asgari Standart Kuralları, özellikle hükümlü olmayan mahkumlara hukuki yardım ve Avukatla gizli iletişimin sağlanması gerektiğini tavsiye etmektedir. Ölüm cezası ile karşı karşıya kalanların korunmasını garanti eden BM Güvenlik Önlemleri, idam cezasına çarptırılabilecek bir suçtan şüphelenilen veya suçlanan herkesin yargılamanın her aşamasında yeterli adli yardım alma hakkını yeniden teyit etmektedir. BM Suç ve Gücü Kötüye Kullanma Mağdurları için Temel Adalet İlkeleri Bildirgesi, adalete erişimin ve suç mağdurlarına adil muamele, tazminat, tazminat ve yardımın iyileştirilmesi için uluslararası ve ulusal düzeyde alınacak tedbirleri Savunma Tvukatlarının bağımsızlığını henüz en azından tavsiye etmektedir

Avrupa insan hakları hukukunda "kurumsal" açıdan incelenmemiştir, Venedik Komisyonu'nun değerlendirmesine göre, Devletlerin bu konularda büyük bir takdir payına sahip oldukları görülmektedir.

Son olarak, Komisyon, AİHS'nin örgütlenme özgürlüğünü garanti eden 11. maddesinin bazı mesleki örgütlerle ilgili olabileceğini not eder. Bununla birlikte, AİHM içtihadına göre, kamu kurumları 11. madde anlamında bir "örgüt" değildir. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, İspanya'da kanunla kamu yararına, zorunlu üyelik sistemine göre ve düzenleyici işlevlerle kurulmuş Baroların Madde 11 anlamında "örgüt" olmadığı sonucuna varmıştır. Bu yaklaşım daha sonra Romanya ile ilgili bir davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da sürdürülmüştür. Türkiye'de 1969 tarihli Kanun, Barolar ve TBB'yi kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlamaktadır. Bu kurumlar kanunla kurulurlar, kamu yararına hizmet ederler, zorunlu üyeliğe dayanırlar ve düzenleyici işlevlere sahiptirler. Sonuç olarak, AİHS'nin 11. Maddesi Barolar ve TBB için geçerli değildir.

Özetle, uluslararası insan hakları sözleşmeleri hukuk mesleğinin belirli bir yönetişim modelini öngörmesede, devletlerin insan haklarını güvence altına alma pozitif yükümlülüğü Avukatların güçlü bir bağımsızlık ve profesyonellik derecesi gerektirdiği şeklinde okunabilir.  

  • Türkiye tarafından onaylanan uluslararası insan hakları sözleşmeleri bir Baronun nasıl örgütlenmesi gerektiğini belirtmemektedir. Avukatların örgütlenme ve ilişki kurma yolları farklı yargı bölgelerine göre farklılık gösterir. İşin özü budur. Yeni Baro ve birden fazla Baro kurma çalışmaları yapan Avukatlar olarak bizlerin hareket noktası da budur. 

  • Yeni Baro mensubu Avukatlar yukarıda ifade edilen savunma mesleğinin özünü oluşturan "Adil yargılanma", "savunma mesleği erki"," temel hak ve özgürlükler", "uluslararası sözleşmeler", "savunma mesleğinin bağımsızlığı - eşitliği ", "savunma erkinin özgürlüğü", "tarafsızlık"  ilkeleri kapsamında hukuk devleti ilkelerine, hukukun üstünlüğüne uymaya ve bu ilkeleri gözeterek  müvekkillerine devlet erkinden bağımsız olarak katkı sunmaya devam edeceklerdir. Avukatlık mesleğinin özü budur. Yeni Baro kurumsal anlamda ulusal ve uluslararası tüm hukuk dünyansın bir parçası olduğunu, AB komisyonlarına iş birliğini, Avukatlık mesleğinin tüm kuralarına üyelerinin uyması çalışmalarını zaten kuruluş bildirgesinde taahhüt eder. 

  • Yeni Baro üyeleri Avukat olup elbette devletten ve kamu otoritesinden bağımsız olarak tüm Avukatlık görevlerini icra edeceklerdir. Bu görev ve sorumluluğu ortaya koyan zaten 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun örgütlenme dışındaki hükümlerdir. Üyelerimiz içerisinde bulunacak kamu Avukatları kendi çalışma kuralları ile bağlı oldukları kamu otoritesi mevzuatları kapsamında görevlerini yapacaklardır. Burada sosyal haklar ve özlük hakları noktasında kamu Avukatları Baronun baskı gurubu ve meslek örgütü olma özelliğinden yararlanarak Baro yönetimlerinde görev alacak, uluslararası standartlarda mesleğin nuruna yakışır bir şekilde mesleklerini icra edebileceklerdir. Yeni Baro kamuda görev yapan meslektaşlarına bu çalışmayı ve onların her sorunları ile bire bir ilgilenmeyi vaad eder.  


Aşağıdaki bölümde Venedik Komisyonu, bu ilkelerin bağlayıcı olmayan (soft-law) belgelerde nasıl yorumlandığını inceleyecektir.

Uluslararası insan hakları sözleşmelerinin aksine, bağlayıcı olmayan uluslararası hukuk belgeleri Baronun bağımsızlığına ve profesyonelliğine kurumsal bir açıdan bakar ve hukuk mesleğinin nasıl organize edilmesi gerektiği konusunda daha spesifiktir. Bu nedenle, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin ve BM Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeler 'in her ikisi de şu fikre dayanmaktadır. Avukatların bağımsızlığı ve profesyonelliği en iyi şekilde sağlanması bağımsız Baroların oluşturulmasıyla mümkündür.

Rec (2000) 21 sayılı Tavsiye Kararı ve BM Temel İlkeleri Baroların kurulmasını tavsiye etmektedir; ancak, bu belgeler herhangi bir alanda bu türden birden fazla birliğe sahip olma olasılığını dışlamaz

Uluslararası Barolar Birliği (IBA) bu yaklaşımı şu şekilde geliştirir: "Bir Avukatın bağımsızlığı, Avukatın Baroya kabulü, mesleki disiplin ve genel olarak mesleki denetim sürecinin bir şekilde organize edilmesini ve yürütülmesini gerektirir. Bu, hukuk mesleğinin idaresinin, ister hükümet, ister mahkemeler tarafından veya başka bir şekilde olsun, usulsüz veya uygunsuz etkiden uzak olmasını garanti eder. " (IBA Uluslararası Hukuk Mesleği Davranış İlkeleri )

Çelişkili bir şekilde, 2020 değişiklikleri, Baroları özel hukuk tüzel kişiliklerine daha benzer hale getirmektedir. Büyük şehirler bundan böyle hangi Baroya ait olmak istediklerine karar verebilecekler. Bununla birlikte, büyük olasılıkla, bu değişiklik Baroları 11. Madde kapsamına sokmak için yeterli olmayacaktır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Üye Devletlere "Mesleğini icra etme özgürlüğü hakkında Rec (2000) 21 sayılı Tavsiye Kararı  

 Ayrıca, Dünya Bankası karşılaştırmalı analizi, seçilen Avrupa'da seçilen 19 yargı bölgesindeki Baro sayısında büyük bir çeşitlilik olduğunu doğrulamaktadır.

Reformun ikinci ayağı, tek tek Avukatlar karşısında TBB'nin temsili karakterini etkilemiştir, çünkü yeni sistemde, çok sayıda üyesi olan Baroların ve küçük olanların TBB'ye gönderebilecekleri göreceli delege sayısı önemli ölçüde orantısız olacaktır. Her 5000 üye için ek bir delege olması, bu analizin genel eğilimini değiştirmez. Dolayısıyla, yukarıda tartışılan örnekte (bkz. Paragraf 18), küçük bir Barodan bir delege 25'ten az Avukatı temsil ederken, İzmir'den bir delege yaklaşık 1900'ü temsil eder. Çok küçük bir Baro ile en büyüğü olan İstanbul karşılaştırılırsa, bu fark daha da çarpıcı olacaktır.

Baroların üyelerini (yani bireysel aAukatlar) temsil etmesi şartı, Baroların "kendi kendini yöneten organlar olması gerektiğini" belirten Rec (2000) 21 sayılı Tavsiye Kararı'ndan ortaya çıkmaktadır. Özyönetim fikri, örgüt organlarının temsili niteliğini belirtir. Daha açık bir şekilde bu gereklilik, "Avukatların kendi kendini yöneten mesleki örgütler [...] kurma ve bunlara katılma hakkına sahip olmasını" şart koşan BM Temel İlkelerinde formüle edilmiştir. Meslek kuruluşlarının yürütme organı, üyeleri tarafından seçilir [...] "(vurgu eklenmiştir) .

Avukatlık mesleğinin "özyönetimi" veya "öz-düzenlemesi" fikrinden - Uluslararası Barolar Birliği (IBA) ve Avrupa Barolar ve Hukuk Dernekleri Konseyi (CCBE) gibi- uluslararası mesleki birliklerin yetkili makamlarının belgelerinde de bahsedilmektedir. (CCBE, 45 Avrupa Ülkesinin Barolar ve Hukuk Derneklerini birleştirir). Örneğin, CCBE'ye göre Barolar; kamu yararını gözeterek, diğerlerinin yanı sıra, Avukatın bağımsızlığı ve Avukatın müvekkilin davasını takip etme özgürlüğü, hukukun üstünlüğüne saygı, adaletin adil yönetimi ve hukuk mesleğinin özdenetim gibi temel ilkeleri desteklemeye ve korumaya çalışmalıdır.30 IBA Standartları'nın 17. İlkesine göre;, "her yargı alanında, kanunda tanınan, konsey veya diğer yürütme organı, herhangi bir başka organ veya kişi tarafından herhangi bir müdahaleye tabi olmaksızın tüm üyeler tarafından serbestçe seçilecek bir veya daha fazla bağımsız Avukat örgütü kurulur. Bu, diğer profesyonel Avukat ve hukukçu dernekleri kurma veya bunlara katılma haklarına halel getirmez".

BM yargıçların ve Avukatların bağımsızlığına ilişkin Özel Raportörü tarafından Barolara ilişkin hazırlanan bir rapor, Avukatların meslek birliklerinin "özyönetim" kavramını daha ayrıntılı olarak geliştirmektedir. Mevcut Görüş için özellikle ilgi çekici olan aşağıdaki iki tavsiye şunlardır:

".Baro yürütme organının üyelerinin çoğunluğu, meslektaşları tarafından seçilen Avukatlar olmalıdır "; [...] Korporatizmden veya sürecin siyasallaşmasından kaçınmak için bir Baro yürütme organı üyelerinin seçim süreci şeffaf ve katılımcı olmalıdır. [...]."

Türkiye'de, Baroların ve TBB'nin yürütme organları yalnızca Avukatlardan oluşmaktadır. Venedik Komisyonu, mevcut koşullarda bunun değiştirilmesi gerektiğini düşünmemektedir.    

Özyönetim kavramının, Baro organlarının hukuk mesleği mensuplarının temsilcisi olması gerektiği şartını ima etmesidir.

Bununla birlikte, Baroların "özerk" olması ve organlarının "meslektaşları tarafından seçilen Avukatlardan" oluşması şartı, her Baro türü için aynı ölçüde geçerli değildir. Rec (2000) 21 sayılı Tavsiye Kararı (ilke V / 2) ve BM Temel İlkeleri (s. 24), esasen gönüllü üyeliğe dayanan ve temsili bir rol oynayan Barolara atıfta bulunarak "özyönetim" fikrini geliştiriyor gibi görünmektedir. Bu türden Barolar özel hukuk kişilerine (STK'lar) daha yakındır ve bu nedenle kendi kendini yönetmeli ve üyelerini temsil etmelidir. Ancak, Baronun tek olası organizasyon modeli bu değildir. BM Özel Raportörü tarafından da kabul edildiği gibi, "Hukuk mesleğinin düzenlenmesine devletin dahil olması büyük ölçüde değişkenlik gösterir".33 IBA, benzer bir şekilde şu saptamayı yapar: "Hukuk mesleğinin idaresine hükümet ve yasama tarafından müdahalenin ne ölçüde izin verilebileceği konusunda devam eden bir tartışma vardır." Özyönetim gerekliliğinin, Türkiye'de olduğu gibi bir kamu kurumu statüsüne sahip olan, zorunlu üyeliğe dayalı olan ve kamu idarelerinde olduğu gibi önemli düzenleyici işlevlere sahip olan Barolara aynı ölçüde uygulanması gerektiğinde ısrar etmek zordur.35 Venedik Komisyonu, Ukrayna ile ilgili bir görüşte, disiplin komisyonlarının Avukat olmayan üyeleri içermesine ilişkin düzenlemeyi sorgulamamıştır.36 Tam öz-düzenleme işlevlere sahip kamu tüzel kişisi olan Baroların yönetişimi, optimal bir model olarak görülebilir, ancak katı bir standart olarak görülemez.

2020 değişikliklerinin Avukatların bağımsızlığı ve hukuk mesleğinin düzgün işleyişi üzerindeki etkileri

Yukarıda belirtildiği gibi, uluslararası insan hakları sözleşmeleri Avukatların bağımsız ve profesyonel olması gerektiğini ima etmektedir. Bağlayıcı olmayan hukuk belgeleri de, Baroların (Baroların belirli bir örgütlenme modeli dayatmaksızın) Avukatların temsilcisi olmasını tavsiye etmektedir. Bu ilkelere uymak, hukukun üstünlüğü açısından da önemlidir. Dolayısıyla, Venedik Komisyonu Hukukun Üstünlüğü Kontrol Listesinde, "[Baronun] bağımsızlığını ve düzgün işleyişini sağlayacak şekilde organize edilmesinin [...] çok önemli olduğunu" vurgulamıştır.38 Ukrayna ile ilgili bir görüşte Venedik Komisyonu şöyle demiştir: "Avukatlık mesleğinin özdenetimine ilişkin temel argüman, Baronun bağımsızlığı, yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün korunması gerektiğidir [ ...]. "39 Bu nedenle, bu bölümde Venedik Komisyonu 2020 değişikliklerinin bu ilkeleri destekleyip desteklemediğini değerlendirecektir.

Örneğin Tavsiye, Baroların Türkiye Barolarının sahip olduğu tüm yetkilere sahip olması gerektiği konusunda ısrar etmemektedir. Bakanlar Komitesi'nin Rec (2000) 21 sayılı Tavsiye Kararı, Baroların Avukatlarla ilgili "..." veya uygun olduğu durumlarda "disiplin soruşturmalarının yürütülmesine katılma hakkına sahip olması gerektiğini" belirtmektedir.

CDL-AD (2011) 039, Venedik Komisyonu ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü Genel Müdürlüğü bünyesindeki Adalet ve İnsan Onuru Müdürlüğü tarafından Ukrayna Barosu ve uygulamasına ilişkin kanun tasarısı üzerine Ortak Görüş, § 95.

Ayrıca, özyönetim ilkesinin TBB'ye ne ölçüde uygulanması gerektiği açık değildir. Venedik Komisyonu, TBB'nin, yetkileri ve ildeki Barolar ile ilişkileri nedeniyle, dikey olarak organize edilmiş iki kademeli bir sistemde daha yüksek bir organ rolü oynadığını düşünmektedir (aşağıdaki 62. paragrafta yer alan analize bakınız). Bununla birlikte, aynı zamanda bir il Baroları konfederasyonunun bazı özelliklerine de sahiptir; TBB'nin bireysel Avukatların değil, Baroların temsilcisi olması gerektiği iddia edilebilir. 

  • Avukatların bağımsızlığı ve profesyonelliği en iyi şekilde sağlanması bağımsız Baroların oluşturulmasıyla mümkündür.

  • Bu belgeler herhangi bir alanda bu türden birden fazla birliğe sahip olma olasılığını dışlamaz.

  • Dünya Bankası karşılaştırmalı analizi, seçilen Avrupa'da seçilen 19 yargı bölgesindeki Baro sayısında büyük bir çeşitlilik olduğunu doğrulamaktadır.

  • Venedik komisyonunun büyük iller ile küçük iller TBB ne orantısız delege göndereceklerdir tezinin hiçbir sosyolojik dayanağı yoktur. Bunu yukarıda açıklamıştık. 

  • Venedik komisyon raporunda yer alan ".her yargı alanında, kanunda tanınan, konsey veya diğer yürütme organı, herhangi bir başka organ veya kişi tarafından herhangi bir müdahaleye tabi olmaksızın tüm üyeler tarafından serbestçe seçilecek bir veya daha fazla bağımsız Avukat örgütü kurulur. Bu, diğer profesyonel Avukat ve hukukçu dernekleri kurma veya bunlara katılma haklarına halel getirmez." bu cümleler yeni Baro tezini desteklemektedir. 

  • Venedik Komisyon raporunun ".Baro yürütme organının üyelerinin çoğunluğu, meslektaşları tarafından seçilen Avukatlar olmalıdır  [...] Korporatizmden veya sürecin siyasallaşmasından kaçınmak için bir Baro yürütme organı üyelerinin seçim süreci şeffaf ve katılımcı olmalıdır. [...]. Türkiye'de, Baroların ve TBB'nin yürütme organları yalnızca Avukatlardan oluşmaktadır." Bu tez yeni Baro kurulma çalışması içerisinde olan bizleri desteklemektedir. 

  • Venedik Komisyonu Hukukun Üstünlüğü Kontrol Listesinde, ".[Baronun] bağımsızlığını ve düzgün işleyişini sağlayacak şekilde organize edilmesinin [...] çok önemli olduğunu."vurgulamıştır. Yeni Baro kurucuları bu ilkenin yanındadır.


Venedik Komisyonu, kamunun yasama sürecine girdi sağlamak için anlamlı bir fırsata sahip olması gerektiğini tutarlı bir şekilde savunmuştur. Bu, ana paydaşlarla yapılan istişareler, yani eldeki vakada Avukatlar için de geçerlidir. 2020 değişikliklerini eleştirenler ve destekçileri, Barolara değişikliklerin içeriğini etkilemek için anlamlı bir fırsat verilip verilmediği konusunda farklı görüşlere sahipler. Bunun tersine apaçık olan şey, Baroların bu reformunu hiçbir zaman Barolar tarafından talep edilmemiş ve Türkiye'deki Avukatların çoğunluğunun 2020 değişikliklerine karşı çıkmış olmasıdır.

Bu durum, önceki bölümde analiz edilen hukuk mesleğinin öz düzenleme ve özyönetim ilkeleri ile uyumlu değildir. Normalde, bu tür reformlar -reformu dışarıdan dayatmaya mecbur bir kamu yararı yoksa- hukuk camiasının kendisi tarafından ya da en azından önemli bir kısmı tarafından yönlendirilmelidir.

Venedik Komisyonu, bu görüşe konu olayda böyle bir zorlayıcı neden görmemektedir. Kanun yapma sürecinin bir diğer önemli unsurunun, kanun tekliflerinin yeterince gerekçelendirilmesi ve taslak mevzuatın etkisinin özellikle insan hakları açısından dikkatle değerlendirilmesi gerektiğidir. Reformu destekleyenlerin temel argümanlardan biri bu reformun hukuk mesleği içinde yönetişim kalitesini artıracağı yönündedir. Ancak bu varsayım, herhangi bir somut kanıtla desteklenmemiştir. Önceden veri toplamak veya Baroların görüşlerini almak, uygun bir etki değerlendirmesi yapmak vb. için hiçbir çaba gösterilmemiştir. Bir reforma başlamak için, çözüme ihtiyaç duyan gerçek bir sorun olduğunun ve sunulan çözüm önerisinin bir olumlu etkisi olacağının kanıtlanması gerekir. Bununla birlikte, mevcut durumda bu, ikna edici bir şekilde gösterilmemiştir.

Büyük şehirlerde birden fazla Baro oluşturma olasılığı 2020 değişikliklerini destekleyen diğer argümanlar ilkesel argümanlardı. Bu nedenle, yetkililer, Türkiye Avukatlarının, Baroların yönetim organlarından giderek artan yabancılaşmasına atıfta bulundu. Örneğin, yönetim organlarının son seçimlerine İstanbul Barosu üyelerinin sadece bir kısmı katıldı. Bu, büyük Baroların yönetim organlarının hukuk topluluklarından daha az temsili olmasına yol açtı. Reformdan sonra oluşturulan daha küçük Barolar, bireysel Avukatlara daha güçlü ses vermeleri açısından daha "demokratik" olacaktır.

Komisyon, tartışmaya açık bir şekilde, küçük Barolarda yönetimlerin sıradan Avukatlara daha yakın olduğunu ve bu Avukatların, Barolarının politikasını tanımlamada daha fazla etkiye sahip olduğunu kabul etmeye hazırdır. Bu varsayım doğruysa, büyük Baroları daha küçük olanlara bölmek makul bir adımdır. Bununla birlikte, mesele, hukuk mesleğinin yönetiminin kalitesini ve bireysel olarak Avukatların bağımsızlığını etkilemeden -- ki bu, tarafların mahkemelerde haklarını güvence altına almanın ön koşullarından biridir- nasıl daha küçük yönetim birimlerinin yaratılacağıdır. Raportörlerle yapılan toplantılarda, reformu eleştirenler, Barolara gönüllü üyeliğe dayanan modelin birçok dezavantajına işaret ettiler. Venedik Komisyonu bu karşı argümanları tek tek ele alacaktır. 

  • Venedik Komisyon Raporu çerçevesinde yer verilmeyen bir olgu da; 2020 yılında yapılan değişikliklerde yasanın pozitif sonuçlarını destekleyen düşünce sahibi Avukatlara bu konuyu kamuoyu ve meslektaşları ile paylaşma imkanı verilmemesi durumudur. Yasa özellikle büyük Baro yönetimlerince karşı siyasal söylemlere boğulmuş ve dolaysı ile Yeni Baro kurulmasına pozitif bakan Avukatlar bu yasayı kamuoyu ile yeteri kadar tartışma imkânı bulamamıştır. Ayrıca Türkiye'de Baroları ve Avukatları temsilen hep belirli kişiler ve büyük illerin Baro başkanlarının TV lerde konuştuğu ve bu kişilerinde konuya aynı pencereden bakan kişiler olması dolayısı Yeni Baro kurucusu Avukatlar kendini 2020 yasa değişkiliği konusunda ifade imkânı bulamamıştır.  

  • Bu reformun hukuk mesleği içerisinde yönetişim kalitesini artıracağı düşüncesine komisyon raporunda hak verilmemesi haklı değildir. Çünkü bir konunun varlığı veya yokluğu ancak süreçte belli olacaktır. Aksi kanaati destekleyen bir argüman olmadan bu konudaki negatif ön yargı tarafımızca kabul edilemez. 

  • Burada temel sorunlardan bir tanesi küçük illerdeki seçimlerde çarşaf listeler ile yönetime katılım noktasında Avukatların birbirlerini yakinen tanımaları ve seçimlerde etkin olmaları ile sonucun tüm Avukatların iradesini yansıtıyor olması durumudur. Bu durum ve tespit Barodaki (küçük il Barosu yöneticileri) yöneticiler büyük illerdeki Avukatların sesini duymamaya itmiştir. Yeteri kadar bu Barolardan gelen eleştirileri anlayamamışlardır. Dolayısı ile bu yasa tartışılırken farklı fikirler dillendirilmemiş hatta büyük Baro başkanlarının söylemleri desteklenmiştir. Eylemlerde de bu durum kamuoyunda pekiştirilmeye çalışılmıştır. Oysa bu algı doğru değildir.

  • Bu Baro başkanları (küçük Baro başkanları) farklı sesleri anlayabilselerdi yasa düzenleme aşamasında parlamento ile daha sağlıklı diyalog kurulabilirdi kanaatini taşımaktayız.  

  • Ayrıca Baro başkanlarınca dillendirilen nispi temsil söylemi de gerçeği perdelemek için ifade edilmiştir. Baro yönetimlerinde karmaşaya sebebiyet verecek nispi temsil düzenlemesi mesleğe hizmet edecek bir düzenleme teklifi de olmayacaktır. Demokratik ülkelerde hukuk mesleği gibi bir mesleği ifa eden Avukatların şeffaf olarak kendilerini çok sesli olarak farklı tüzel kişiliklerde ifade etmesi en doğal olanıdır. Dünya çok sesli hukuk söylemleri ile değişecektir. Burada oluşacak çok sesli hukuk söylem ve ifadelerinin dünya hukukunu zenginleştireceğini ifade ederiz. Bunu da kuruluş bildirgemizde açıkladık. 

  • 2020 öncesinde büyük Barolarda mevcut üyelerin ¼ oranındaki oyunu alan grup tüm Baroyu bütün organları ile yönetmektedir. Hatta seçime katılım noktasında İstanbul'da 1/8 oranındaki bir katılım ile tüm Baro ve organlarına yönetim hakimiyeti sağlamak demokratik temsil ile bağdaştığını söylemek imkansızdır.

Reformu eleştirenlerin en önemli endişesi, alternatif Baroların yaratılmasının mesleğin siyasallaşmasına yol açacağıdır. Yeni Baroların kurulması yoluyla boyutları küçültülürse, hükümeti insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularında esas olarak eleştirenler de dahil olmak üzere, büyük Barolar güçsüzleştirilebilir. Ayrıca, hukuk mesleğinin siyasi çizgiler arasında bölünmesine yol açabilir, bu durumda da bazı Baroların ifade ettiği eleştirilere diğer Barolar tarafından itiraz edilebilir ve bu da Türkiye'deki Avukatların "kamuoyunun sesinin" dağılmasına yol açabilir.

Hukuk mesleğinin potansiyel siyasallaşması, raportörlerle yapılan görüşmeler sırasında iktidar çoğunluğunun temsilcileri tarafından da kabul edildi. Reformdan önce bile Türkiye Avukatlarının halihazırda bazı siyasi tartışmalara aktif katılımlarının gösterdiği gibi son derece siyasallaşmış olduklarını belirttiler. Venedik Komisyonu için, değişikliklerin siyasi açıdan benzer düşünen Avukatları kendi Barolarını oluşturmaya teşvik etmesi muhtemeldir.

Venedik Komisyonu, Avukatların siyasi görüş sahibi olma ve hatta siyasi hayata katılma hakları olduğunu hatırlatır. Ancak Barolar siyasi aktör haline gelmemelidir. Baroları yetki alanı 1969 tarihli Kanunun 76. maddesinde tanımlanmıştır: "Meslek mensupları arasındaki karşılıklı ilişkilerde ve onların müvekkilleri ile ilişkilerinde dürüstlük ve güvenin sağlanması; mesleğin düzenini, etiğini ve saygınlığını, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak; ve Avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak için. " Barolar, "kuruluş amaçlarına uygun faaliyetler dışında faaliyette bulunamazlar". Bu şart, diğer birçok Avrupa ülkesindeki Baroların yetki alanlarıyla uyumludur.

Pek çok muhatap ve özellikle Avukatlar, Avukatların siyasi tercihlerinin üye oldukları Barodan açıkça belli olacağından endişe duyuyorlardı. Venedik Komisyonu'nun görüşüne göre, bu, bu Avukatlara mahkemeler ve idari kurumlar tarafından nasıl muamele edildiğini potansiyel olarak etkileyebilir ve nihayetinde Avukatları "sadık" Barolara katılmaya zorlayabilir. Bunun genel olarak hukuk mesleğinin bağımsızlığı üzerinde olumsuz bir etkisi olabilir.

Venedik Komisyonu, önceden var olan sistemde, bir Baroya bağlanmanın tamamen coğrafi kriterlere dayandığını yinelemektedir. Sonuç olarak, Barolar kaçınılmaz olarak kapsayıcıydı; geniş bir yelpazede siyasi görüşleri, dini inançları, etnik kökenleri, yaş gruplarını veya mesleki uzmanlıkları bir araya getirdiler. Bu organizasyon biçimi nedeniyle, daha önce Barolar hukuk mesleğini temsil ediyorlardı; üyelerinin belirli görüşlerini, inançlarını, tutumlarını veya mesleki tercihlerini değil. Özellikle Türkiye'deki mevcut siyasi gerilimlerin arka planına karşı 2020 değişiklikleri (bunun için aşağıya bakınız), Baroları siyasi kulüplere dönüştürme riskini taşıyor ve bu organların tarafsız statüsünü tehlikeye atıyor.

Bu bağlamda "gönüllü", bir Avukatın hangi Baroya ait olmak istediğini seçebileceği anlamına gelir; aksi takdirde bir Baroya üyelik zorunlu kalır. Örneğin, Baroyu Avukatların mesleğini düzenleyen ve Avukatların menfaatlerini koruma, teşvik etme ve temsil etme ve mesleğin onur, itibar ve bağımsızlığı korumanın (vurgu eklenmiştir) yanı sıra Avukatların haklarını koruyan ve yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini gözeten bir yapı olarak tanımlayan 1 Temmuz 2014 tarihli Avusturya Avukatlar Yasası'na bakınız 

  • Venedik raporunda büyük Baroların güçsüzleştirilmesi kavramı tarafımızca anlaşılamamıştır. Avukatlık mesleğini düzenleyen Baroları sınıflandırırken büyük Baro küçük Baro diye sınıflandırma Avukatlık mesleği açısından tarafımızca kabul edilemez bir sınıflamadır. Avukatın ve Baronun küçüğü, büyüğü olmaz. "Avukat Avukattır". Dolayısı ile mesleğin sorunları bellidir. Ayrıca mesleki dayanışma ve sorunların müzakeresinde aklı selim düşüldüğünde Barolar arasında ne gibi bir farklı fikirler olabilir, bunu anlamak mümkün değildir. Masum ve mesleği gözeten gibi görünen bu söylemler büyük illerde ve TBB aracılığı ile tüm gücü elinde tutan bir siyasal gurubun tüm mesleğe egemen olma fikrinin perde arkasıdır. 20. Yy. da Avukat gerçeği söylemelidir. Büyük Baro temsilcilerinin gerçeği gizledikleri bir gerçektir. 

  • 2020 değişikliği ile gelinen noktada siyasallaşma kelimesi üzerinden eleştiriler yükselmektedir. Siyasallaşmadan maksat Avukatların fikri ve siyasi tercihleri ise bundan doğal bir şey olamaz. Devamla siyasallaşmadan maksat aynı siyaset çizgisine yakın Avukatların bir Baroda meslek yapması ise bu da doğal bir tercihtir. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve uluslararası standartlarda mesleğin etik kotlarına bağlı meslek icra edilebildiği takdirde fikri farklılık bir zenginlik olur. Söylenen siyasallaşma politika yapmak ise bunu kabul etmek zaten mümkün değildir. Yeni Baro kurucusu Avukatlar siyasal siyaset ile hukuk siyaseti arasına çizgi çekecek kadar akıl sahibidirler. 

  • Tüm bunlarla birlikte mutlaka bu konuda üzücü olaylarla karşılaşılabilir. Ancak Yeni Baro tüzel kişiliği ve oluşturulan ilkeler ile oluşturulan ve oluşturulacak kurumsal hukuk aklı Avukatların davranış kriterleri ilkesi gereği bu aykırılıklara izin vermeyecek ve bu davranışları üyeleri ile kurumsal yapısı içerisinde barındırmayacaktır.

 

Baroların insan hakları çalışmasına katılma kapasitesinin zayıflatılması 2020 değişiklikleri Türkiye'de 2016 başarısız darbe girişiminin ardından olağanüstü hal ilanı sırasında özellikle yargı, savcı ve Avukatlar üzerinde artan baskı bağlamında, daha geniş bir bağlamda görülmelidir. Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri uyarınca, her kademede görev yapan binlerce hâkim görevden alınmıştır. Savcılık teşkilatında ve diğer kolluk kuvvetlerinde de toplu ihraçlar gerçekleştirilmiştir. Yargı ve savcılık hizmetinin zayıfladığı böylesine olağanüstü bir durumda, herhangi bir modern adalet sisteminin üçüncü ayağı olan bağımsız Avukatlık mesleği, yargılamanın adaletini sağlamak için vazgeçilmezdir. Ancak bu süreçte Avukatlık mesleği de zayıflatılmıştır. Nitekim Tutuklanan Avukatlar Girişimi'ne göre Türkiye'de, 2016 darbesinden bu yana 599'unu terör suçlamasıyla tutuklanarak 1.500'den fazla Avukat yargılandı. 1 Eylül 2019 itibarıyla 1.321 Avukat, terör örgütü üyeliği veya terör propagandası yapmaktan ceza almıştır. Raportörler, daha büyük Baroların içinde insan hakları sorunlarıyla ilgilenen uzmanlaşmış birimler bulunduğunu fark etmiştir. Büyük Baroları daha küçük birimlere bölmek, Baroların topluma bu tür hizmetleri sağlama veya mevcut bağlamda çok önemli bir görev olan hukuk mesleği mensuplarının haklarını savunma kapasitesini zayıflatabilir.

  • Türkiye'de her 10 yılda görülebilen hukuk dışı milletin iradesi dışı bir takım güç odaklarının demokrasiye saldırısı demokrasiyi ve bilerek bilmeyerek buradaki eylemelere karışan kişilerin varlığı büyük bir dikkati gerektirmektedir. Bu hukuk dışı eylemlerin içerisinde olan hukukçular da olabilir. Ancak her kim olursa olsun burada yasalar kapsamında mahkemelerde hesap vermelidir. Burada savunma mesleğini yapan Avukatlar zaman zaman savunmayı üstlenirken güçsüz kalabilirler. Buradaki güçsüzlük hukuk dışı eylemle savunmanın özdeşleşmesi tehlikesidir. Savunmasını hukuki temellere dayandıran savunma mesleğini temsil eden Avukatın özgürlüğüne bir sınır getirilemez. Ancak Avukatlık mesleği ve savunma erki her zaman beraberinde tereddüt, risk ve zorlukları da barındırır. Zorunlu müdafilik düzenlemesi ile dahi ülkede savunmasız kimsenin bırakılmaması uygulaması Avukatlık mesleği açısından ve savunma erkinin güçlendirilmesi açısından önemlidir. 

  • Avukatların yargılanması mesleklerinden değil hukuk dışı eylemlerle veya sanıklarla yakınlığı iddiası veya suça karışmış olmaları dolayısıyladır. Bu nedenle Avukat yargılamanın süjesi olmaktadır. Ancak sadece savunma mesleği dolayısı ile şüphe ve suç isnadının muhatabı olan avukatın Yeni Baro yanındadır   


İdari istikrarsızlık Aynı coğrafi alan içinde birden fazla Baro yaratma olasılığının başka dezavantajları da bulunmaktadır. Örneğin, görevlerinin yerine getirilmesinde, adli yardım ve hatta bireysel Avukatlara karşı disiplin soruşturmalarında tek tip uygulama sağlamak daha zor olabilir. Alternatif Barolar arasındaki siyasi bölünmeler (yukarıya bakınız), uygulamada bir kutuplaşmaya yol açabilir.

2020 değişiklikleri, üyelerinin bir kısmının yeni bir Baro oluşturması durumunda mevcut bir Baronun mülküne ne olacağını belirtmemektedir. Halihazırda mevcut Baroların, Avukatlık ücretleri ile yıllar içinde edinilen gayrimenkul ve diğer mülklere sahip oldukları anlaşılmaktadır. 2020 değişiklikleri, yeni bir Baro oluşturulduğunda veya Avukatlar bir Barodan diğerine geçtiğinde mülkiyet konularının nasıl kararlaştırılacağını belirtmemektedir. Bununla birlikte Adalet Bakanlığı, kendisine ait bazı Avukatların yeni bir Baro kurması durumunda mevcut Baroların mülklerini koruyacağını belirtmiştir.

Son olarak, yeni sistemdeki Barolar çok istikrarsız hale gelebilir. 1969 tarihli Kanunun 77. Maddesinin son haline göre, yeni oluşturulan bir Barodaki üye sayısı 2000'in altına düşerse tasfiye edilmelidir. Avukatlar, eğer isterlerse, diğer Barolara gitmekte ve katılmakta özgürdür. 2000'den biraz fazla üyeye sahip bir Baro çok kırılgan bir konumda olacaktır ve eğer siyasi rüzgarlar değişirse ve bir grup Avukat ayrılmaya karar verirse, bu Baronun varlığı riske girebilir.

Üyeliğin asgari bir eşiğin altına düşmesi durumunda tasfiye dışında, her bir Avukatın görev yaptığı yerde bir Baroya üye olduğu ve kendilerine üye olma ya da olmama hakkının verilmediği önceki sistemde bu tür riskler bulunmuyordu. Üyeliğin 30'un altına düşmesi durumunda daha önce uygulanan tasfiye hükmü, neredeyse 2000 üyesi olan bir Baronun tasfiyesinden önemli ölçüde farklıdır.

Yeni sistem Avukatlara daha iyi hizmet verecek mi? 2020 değişikliklerini savunanlar, daha küçük Baroların üyelerine daha iyi idari hizmetler sağlayacağını ve böylece genel olarak hukuki yardımın kalitesinin artacağını iddia ettiler. Özellikle de, daha küçük Barolarda zorunlu staj dönemi boyunca genç Avukatların daha iyi eğitim almalarını sağlayacağı belirtilmiştir.

Bu varsayımlar doğru olabilir, ancak yukarıda da vurgulandığı gibi raportörlere bu varsayımları destekleyen kanıtlar sunulmamıştır ve kanunun hazırlanması sürecinde bu varsayımları test etmeye yönelik herhangi bir girişimde bulunulmamıştır. Buna ek olarak, stajın kalitesi ile Baronun büyüklüğü arasında yetkililerin iddia ettiği gibi doğrudan bir ilişki olsaydı, en iyi eğitimli Avukatların büyük şehirlerde değil, en küçük Barolara bağlı olarak çalışacağı varsayılabilirdi. Baroların boyutu 2000 üyeye düşürülürse diğer idari hizmetlerin neden iyileşmesi gerektiği de aynı derecede belirsizdir.

Büyük şehirlerde ve küçük kasabalarda Avukatlara eşit olmayan muamele 2020 değişikliklerinin getirdiği il Barolarının "demokratikleştirilmesi" Türkiye Avukatlarının yalnızca bir kısmını etkileyeceği gerçeği önemlidir. Avukatların sayısı 5000'i geçtiği için, çoklu Baro sistemi muhtemelen sadece üç büyük şehirde var olacaktır. 77 diğer ildeki Avukatlar yine de tek ve tek Baroya üye olmaya mecbur kalacakken üç büyük şehirdeki Avukatların neden kendi seçtikleri bir Baroya katılmaya hak kazanacakları açık değildir. Değişikliği hazırlayanların endişesi demokratik ilkeleri desteklemekse, bu ilkeler tüm Türkiye topraklarına yayılmalıdır.

Yukarıda gösterildiği gibi, gönüllü üyeliğe dayalı yeni çoklu Baro modelinin birçok dezavantajı vardır. En önemlisi, Baroların siyasallaşmasına yol açabilir, bu da Avukatların bağımsızlığını ve hukuk mesleğinin siyasi tarafsızlığını tehlikeye atabilir. Ayrıca idari istikrarsızlığa da neden olabilir. İdari hizmetlerin kalitesine ilişkin varsayılan faydaları da net değildir. Son olarak, üç büyük şehirdeki Avukatlar ile diğer Avukatlar arasında haksız bir ayrım yaratmaktadır.

Venedik Komisyonu, Türk makamları tarafından var olduğu öne sürülen sorunların başka yollarla çözülebileceğini düşünmektedir. Örneğin, daha önce olduğu gibi coğrafi ilkeyi esas alan daha küçük seçim bölgeleri yaratılması düşünülebilirdi (örneğin, her bir Avukatın kendi bölge Barosuna üye olması), bu durumda Barolar daha küçük bir bölgeyi ve dolayısıyla daha az sayıda Avukatı kapsayacaktı. Bu, Baroları daha küçük ve daha "yönetilebilir" hale getirecek ve aynı zamanda, siyasallaşma ve yukarıda tanımlanan diğer idari sorunlar riskini ortadan kaldıracaktır.

Yeni TTB Genel Kurulu delege seçim sistemi eskisinden daha adil mi? 2020 değişikliklerinin savunucuları, TBB Genel Kurulu'ndaki tüm Baroların neredeyse eşit temsiline ilişkin yeni modelin, en büyük üç Baronun egemenliğini ortadan kaldırması ve daha küçük Barolara daha fazla ses vermesi nedeniyle daha adil olduğunu iddia etmişlerdir. Şu anki durum, 1969'da Baro üye sayıları arasındaki fark çok önemli olmadığında (o zamanlar, üç büyük şehirde şimdiye göre önemli ölçüde daha az Avukat vardı), daha küçük ve daha büyük Barolar arasındaki dengeye yaklaşıyor.

Yasa koyucunun, TBB Genel Kurulu'nda daha büyük ve daha küçük Barolardan delegeler arasındaki orijinal orana geri dönmek veya başka bir oran belirlemek için seçim ilkelerini değiştirmesine engel olan bir durum yoktur. Bununla birlikte, oranın değiştirilmesi kendi başına bir hedef olmamalıdır; reform bazı hayati kamu çıkarlarını teşvik etmelidir. Venedik Komisyonu için, bu yeni sistemin TBB'nin Avukatlara veya Avukatların kamuoyuna sunduğu hizmetlerin kalitesini nasıl iyileştirdiği açık değildir. Tam tersine, Venedik Komisyonu, yeni sistemin, nihayetinde Avukatların bağımsızlığı için olumsuz sonuçları olabilecek şekilde TBB'nin temsili karakterini azalttığını düşünmektedir.

Venedik Komisyonu'nun görüşüne göre, TBB Genel Kurulunun seçilme şekli, bu organın hukuk mesleğinin yönetim sisteminde oynadığı rol ışığında analiz edilmelidir. İşlevsel açıdan bakıldığında, TBB sadece Baroların birliği değildir; bireysel olarak Avukatlar karşısında da önemli yetkilere sahiptir. Böylelikle, TBB, Baroların Avukatların hukuk mesleğine kabul veya disiplin alanında aldığı kararları geçersiz kılabilir. TBB, Baroların disiplin organları tarafından bireysel Avukatlara uygulanması gereken etik standartları geliştirir. Son olarak, TBB bireysel Avukatlardan üyelik aidatlarını tahsil eder. Temelde, TBB sadece Barolarla değil, bireysel Avukatlarla doğrudan etkileşim halindedir. 1969 tarihli Kanun, TBB'nin de başında olduğu, hukuk mesleğinin iki aşamalı bir yönetim sistemini kurmuştur. TBB aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 135. maddesi anlamında Baroların bir "üst organıdır"  

1969 tarihli Kanunun 76. maddesi, Baroların yönetim organlarının seçilmesi için "demokratik" bir yöntem sağlar. "Üst organ" genel olarak benzer bir şekilde oluşturulmamışsa, demokratik seçimleri yalnızca Baro düzeyinde garanti etmek mantıklı ve tutarlı olmayacaktır. Görevleri göz önüne alındığında, TBB, hukuk mesleği mensupları karşısında demokratik meşruiyete sahip olmalı, bireysel Avukatların temsilcisi olmalıdır.

Venedik Komisyonu, TBB Genel Kurulu'nun temsili niteliğinin, bireysel Avukatların organlarını seçerken yaklaşık olarak eşit oy hakkına sahip olmaları gerektiği anlamına geldiğine inanmaktadır. "Eşit oy gücü" ilkesi, seçim Kanunu'nun ve genel olarak demokrasinin temel ilkelerinden biridir.48 Her tür seçimde tamamen eşit oy gücüne ulaşmak imkansız olabilir. Örneğin, federe organlarda bazı seçim bölgeleri (bölgeler, meslek grupları vb.) tarihsel veya politik nedenlerle diğerlerinden daha çok temsil edilebilir. Eski sistemde bile, münferit Avukatların TBB karşısında yalnızca yaklaşık olarak eşit bir oylama gücü vardı. Bununla birlikte, görece dengeli bir sistemi, oylama gücündeki farklılığın yüz kat olabileceği, açıkça dengesiz bir sistemle değiştirmek, Komisyonun eldeki durumda bulamadığı çok güçlü bir gerekçeye ihtiyaç duyar.

2002 yılında Türkiye Anayasa Mahkemesi, eşit oy yetkisi konusunu halihazırda ele almıştır.49 Bu dava, Türkiye sağlık görevlilerinin ülke çapında bir örgütü olan Türkiye Tabipler Birliği (TTB) Genel Kurulu seçim yöntemiyle ilgilidir. Genel Kurul, TTB genel kurulları tarafından seçilen delegelerden oluşuyordu. O zamanki Kanun, 300 üyeye kadar odaların Büyük Kongre'ye 3 delege göndermesini sağladı; 500 üyeye kadar olan odalar 5, 500'den fazla üyesi olan odalar ise en fazla 7 delege sahibi olacaktı. Anayasa Mahkemesi, azami delege sayısının 7 ile sınırlandırılmasının, herhangi bir demokrasinin temel taşı olan adil temsil ilkesine aykırı olduğuna karar verdi.

Bu karar, Venedik Komisyonu'nun yukarıdaki analizini desteklemektedir: Farklı Barolardan Avukatların aşağı yukarı orantılı bir temsil sisteminden, farklı Barolara üye Avukatların önemli ölçüde farklı oy verme gücüne sahip olduğu, açıkça orantısız bir sisteme geçiş, haklı gösterilmemiştir.

Bu sonuç, önceden var olan sistemin mükemmel olduğu anlamına gelmez. Yetkililer, İstanbul Barosu adına seçilen TBB Genel Kurulu delegelerinin tüm Avukatları değil, sadece önemsiz bir çoğunluğunu temsil ettiğini iddia etti. İl Barosu düzeyindeki seçimlerde de Avukatlar yalnızca birkaç aday listesinden seçim yapabilmişlerdir. Her liste, TBB delegeleri de dahil olmak üzere tüm liderlik pozisyonlarına adayları içeriyordu. Sonuç olarak, göreli çoğunluk oyu alan listeden adaylar (İstanbul örneği bu şekildeydi), boş olan tüm pozisyonları doldurdu. Bu seçimlerde çok düşük katılım göz önüne alındığında, bu, İstanbul Barosu'nun yönetim organlarının ve TBB delegelerinin İstanbul hukuk camiasını pek temsil etmeyebileceği anlamına gelir.

Venedik Komisyonu'nun görüşüne göre, bu sorun, Baroların TBB Genel Kurulu'nda kabaca orantılı temsili ilkesini terk etmek yerine, başka yollarla daha iyi ele alınacaktır. En bariz çözüm, seçim sistemini il genel idareleri düzeyinde yeniden tasarlamak olacaktır. Örneğin, nisabın artırılması ve / veya orantılı bir oylama sistemi getirilmesi düşünülebilir. Bu, her bir Barodan TBB delegelerinin hukuk mesleği içindeki farklı akımları daha iyi temsil etmesini ve eskisi kadar homojen olmamasını sağlayacaktır. Bu, aynı zamanda daha küçük Barolardan gelen delegelerin rolünü de artıracak ve daha sonra daha büyük Barolardan "muhalif" delegelerle güçlerini birleştirebileceklerdir. Aynı zamanda, bu çözüm, bireysel Avukatların oy kullanma gücünde büyük bir eşitsizlik yaratmayı da engelleyecektir. Venedik Komisyonu, böyle bir reformun, geliştirme sürecine hukuk camiasının anlamlı bir katılımını içermesi gerektiğini vurgulamaktadır. 

  • Komisyon raporunda yer alan 2020 yılında yapılan değişikliklerin Barolar tarafından talep edilmediği doğrudur. Ancak Avukatlar tarafından bu konuya ilişkin değişiklikler çok uzun yıllardır talep edilmektedir. Büyük illerdeki Avukatların Baro yönetimlerindeki temsil, yönetim şekli ile aidatların harcanma şekline ilişkin şeffaflık konusunda karşılık bulmayan itirazları hep olmuştur. Ancak mevcut Baro yönetimleri bunu hep gizlemiş ve bu talepler mevcut Baro yönetimlerinde hiç karşılık bulmamıştır. Büyük Barolarda yönetim düzeyinde temsil olmasa bile komisyon ve kurullarda dahi ".kendi akredite mantıklarından geçmeyen." hiçbir Avukat meslektaşımızın kendini ifade etmesine ve mesleğe katkısına fiilen müsaade edilmemiştir. 

  • Yine Kamu Avukatları açısından yıllara dayalı sorunlar ve bu sorunlara duyarsız kalınması Kamu Avukatlarının büyük çoğunluğunun Barolara üye olmaması sorununu beraberinde getirmiştir. Bugün Türkiye'de kamu Avukatları örgütsüz ve il Baroları veya TBB temsil edilmemektedir.  


1969 tarihli Avukatlık Kanunu'nda yapılan 2020 değişiklikleri, Türkiye'de hukuk mesleğinin yönetim sistemine iki büyük değişiklik getirmiştir. Birincisi, büyük il merkezlerinde (eskiden olduğu gibi tek bir Baro yerine) birden fazla Baro kurulması mümkün hale gelmiştir. İkinci olarak, Türkiye Barolar Birliği (TBB) bünyesindeki Baroların nispi oy gücünü değiştirerek büyük Baroların etkisini azaltarak küçük Baroların etkisini artırmıştır.

Uluslararası insan hakları sözleşmeleri, hukuk mesleğinin nasıl yönetilmesi gerektiğini belirtmemektedir. Ancak, Avukatlık mesleğinin güçlü bir bağımsızlık ve belli profesyonellik derecesini gerektirdiği şeklinde yorumlanmalıdır. Bağlayıcı olmayan uluslararası hukuk araçları bu ilkeleri daha da geliştirir. Avukatların bağımsızlığının ve profesyonelliğinin en iyi şekilde bağımsız Baroların kurulmasıyla sağlandığı fikrini desteklerler. Ayrıca, Avukatlık mesleğinin "özyönetim" ilkesini benimserler, bu da Baro organlarının kendi üyelerini, yani bireysel Avukatları temsil etmesi gerektiğini ifade eder.

Türk makamları, önceden var olan sistemdeki bazı kusurları tespit etmiştir. Ancak, Venedik Komisyonu, yeni sistemin TBB veya Barolar tarafından Avukatlara ve nihayetinde Avukatlar tarafından kamuoyuna sağlanan hizmetlerin kalitesini nasıl iyileştireceği konusunda net değildir.

Türk makamları ayrıca, büyük şehirlerdeki mevcut Baroların üyelerini gerçekten temsil etmediklerini ve büyük Baroların TBB Genel Kurulu'na haksız bir şekilde hakim olduğunu ileri sürmüştür. Venedik Komisyonu, bu konuyu ele almanın gerekli olabileceğini kabul etmektedir, ancak 2020 değişikliklerinin önerdiği çözümlerin birçok dezavantajı olduğu görülmektedir.

En önemlisi, gönüllü üyeliğe dayalı olarak aynı şehirde birden fazla Baro kurulmasının hukuk mesleğinin daha fazla siyasallaşmasına yol açması yönünde gerçek bir risk vardır. Bu, Avukatların normalde oynaması gereken tarafsız rol ile uyumsuzdur. Ayrıca, uluslararası insan hakları sözleşmelerinin ve bağlayıcı olmayan uluslararası hukuk kaynaklarının zımnen zorunlu kıldığı ve hukukun üstünlüğünün gerekliliklerinden biri olan Avukatların bağımsızlığını da tehlikeye atacaktır.

Ayrıca, alternatif Baroların oluşturulması, disiplin konularında tutarsız uygulamalara yol açabilecek ve idari istikrarsızlık yaratabilecektir. Bu sistemin Barolar tarafından üyelerine sağlanan eğitimin veya diğer hizmetlerin kalitesini nasıl artıracağı da belirsizdir. Son olarak, alternatif barolara katılma imkânı Türkiye'deki tüm Avukatlara değil, sadece büyük şehirlerdeki Avukatlara açık olacaktır.

Venedik Komisyonu, Türk makamları tarafından tespit edilen sorunların başka yollarla ele alınabileceğini düşünmektedir. Örneğin, Türk yetkililer coğrafi ilkeye saygı duyarak daha küçük Barolar oluşturma fikrini değerlendirebilirler. Bu çözüm, yukarıda tanımlanan dezavantajları içermez ve aynı zamanda sistemi daha "demokratik" hale getirecektir.

Reformun ikinci ayağıyla ilgili olarak da benzer bir tavsiye yapılmıştır. Yeni model (tüm Baroların TBB Genel Kurulu'na neredeyse eşit sayıda delege gönderdiği) bu organın temsili karakterini bozmaktadır. Ancak, orantılı hale getirmek ve böylelikle bu delegelerin hukuk mesleği içinde farklı akımları temsil etmelerini ve eskisi kadar homojen olmamalarını sağlamak için Baroların delege seçim sistemini gözden geçirmek mümkün olmalıdır.

Venedik Komisyonu, Türk yetkilileri bu alternatif çözümleri değerlendirmeye davet etmektedir. Ayrıca, yetkilileri, Türkiye Avukatlar topluluğunun hukuk mesleği ile ilgili herhangi bir başka reformla ilgili tartışmalara anlamlı katılımını sağlamaya teşvik etmektedir. Komisyon, bu konuda daha fazla yardım için Türk makamlarının ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin emrindedir. 

  • Venedik Komisyon raporu coğrafi bölgeler gibi küçük Baroların kurulabileceğini önermiştir. Bu doğru önerilerden biridir. Elbette üye sayısı 50.000, 20.000 gibi çok yüksek sayılarda olan Barolarda çok ciddi yönetim sorunu olduğu ve bu Barolarda üyeler ile yönetimin aidiyet bağı dahil tüm bağlarının kopma noktasına geldiği bir gerçektir. Şu an itibariyle İstanbul'da en az üç ve normalde 5 Baro, Ankara'da 3 Baro İzmir'de ve Antalya'da 2 Baro kurulması kaçınılmazdır. 

  • Ancak bununla beraber büyük illerde birden fazla Baro kurulması çalışması da ülkenin bir tercihidir. TBMM yıllardır gelinen noktada ülkeyi yöneten milli irade olarak bu tercihi uygun görmüş ve yasalaştırmıştır. Burada artık yapılması gereken bu değişikliğin en güzel şekilde uygulanmasına katkı sunmak olmalıdır. Yani hem Avukatlar olarak bizler, hem Barolar, hem de AB müfredatı gereği yetkili kurum ve kuruluşlar bu konuda yardımcı olmalı ve aksi yönde görüş bildirmek yerine bu konuda elbirliği ve yardımlaşmaya yakın durmalıdırlar. 

  • Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun değiştirilmesi ve reform yapılması ülkedeki tüm Avukatlarca beklenen bir durumdur. Yani yeni bir yasa konusunda ülkedeki Avukatlar Barolar ve TBB yönetimi hemfikirdir. Aslında kısmı olarak yapılan değişiklik Avukatları bu yönüyle tatmin etmemiştir. 

  • Tüm Avukatlar, TBMM'nden tüm sorunlara ortadan kaldıracak, mesleği 21.yy da tüm dünya ile yarıştırtacak vizyonlu bir değişiklik ve yeni bir Avukatlık Yasası beklemektedir. 

  • 2020 yılı değişiklikleri kapsamında Yeni Baro kurma çalışmaları yapan meslektaşlarımızın nitelikli bir kısmı Baro organlarının seçimi ve temsilde nispi temsili öngören bir değişiklik istemekte ve bunun daha uygun olacağını ifade etmektedirler. Bunların başında Samsun Barosu ve Sayın Başkanı gelmektedir. Ancak 2020 yılında yasa bu şekilde çıkmıştır. Bundan sonra bu yasa kapsamında yapılması gereken bu yasa gereği AB standartlarında Venedik Komisyon raporunda değinilen konuları karşılayan, eleştirileri dikkate alan, Avukatlık Kanunu kapsamında Yeni Barolar kurmaktır. 

  • Yukarıda ifade ettiğimiz gibi coğrafi olarak tüm Baroların üye sayısına bakılmadan TBB il olarak eşit temsili demokratiktir. Diğer seçenek seçkinci aristokrat, ayrımcı ve mesleğin eşitlik ilkesi ile bağdaşmayan bir öneridir. Büyük illerde Avukatlık yapmak ile küçük bir ilçede Avukatlık yapmak arasında mesleki açıdan ve temsil açısından ne fark olmalıdır sorusunu anlamakta zorlandığımızı belirmek isteriz.YENİ BARO KURUCULARI TÜRKİYE'DEKİ TÜM AVUKATLARI YAŞADIKLARI COĞRAFYAYA, BAKMADAN EŞİT, SAYGIN VE BAĞIMSIZ GÖRÜR. Meslek yapma şekli, mesleğin sorunları büyük illerde pek tabidir ki daha yoğun ve sayıca çok olabilir. Ancak bunlar, il Barolarında çözülebilecek, TBB kurullarına geldiği zaman da tüm Avukatlarla hep birlikte çözüm aranacak konulardır diye düşünmekteyiz. Ayrıca TBB bünyesinde büyük Barolar komisyonu adı altında bir komisyon kurularak bu farklı sorunlara çözümler de üretilebilir. 

  • Eğer komisyon raporunda değinildiği gibi çoklu Baroların küçük illerde kurulması talepleri var ise bu taleplerinde değerlendirilmesi takdiri TBMM'ndedir. 

  • Venedik Komisyonu raporu üyelerin disiplin soruşturmalarına atıf yapmıştır. HER ŞEYDEN ÖNCE ŞUNU BELİRTMEK GEREKİR Kİ YENİ BARO KURUCULARI OLARAK BİZLER AVUKATIZ.Meslek örgütü olarak kurduğumuz Baroda hangi ilkelere dikkat edeceğimizi biliyoruz. ÖNCELİKLE KAMU MESLEK ÖRGÜTÜ NİTELİĞİNDE BİR KURUM KURDUĞUMUZUN SORUMLULUĞU VE BİLİNCİNDEYİZ. Saygın bir Baro kurmak, Yeni Baro kurucusu Avukatların en önemli görevidir. Öncelikle 1136 sayılı Avukatlık Kanununa tabiyiz. Kamu hizmeti görüyoruz. Sicil denetlemesi ve disiplin soruşturması ile mesleki kurallar vazgeçilmezimizdir ve kırmızı çizgimiz olmalıdır dikkatindeyiz. Bunu kuruluş bildirgemizde açıkça belirttik. Yeni Baro müvekkillerine bu bağlamda en şeffaf ve denetimli yönetim anlayışını sunacaktır. Meslektaşlar arasında ve yönetim anlayışında bu önemli anlayış ve ilkeler hâkim olacaktır. Yeni Baro; mevcut baroların ve TBB müfredatı ile Adalet Bakanlığının geçmişteki tüm kaynaklarını kullanarak, bunlara eşdeğer meslek etik ve davranışlarının takipçisi olacaktır. Bu konuda daha da katı olacağımızı ifade edebiliriz. Çünkü saygınlık iç ve dış denetimle olur. Bunun iç denetimi ahlaktır. Dış denetimi ise kurallarla örülü disiplin mantığıdır. 

  • Venedik komisyonunun yeni Barolarla ilgili siyasallaşma ve Avukatların bağımsızlığının tehlikeye girebileceği endişesi yer almıştır. Takdir edilir ki her yeni, beraberinde heyecanla birlikte endişe de getirir. Venedik Komisyonun raporunda heyecandan hiç bahsedilmemiş olup sadece yoğun olarak endişeden bahsedilmiştir. Ancak buradaki endişelerin bir kısmı yerindedir. Buna örnek olarak siyasallaşma endişesini verebiliriz. Ancak Örgütler birer araçtır. Nasıl kullanılır ise o şekilde şekillenir. Burada kurucu üyelere büyük görev düşmektedir. Bu konuda kurumsal denetim bilgisinden hizmet alınmalıdır. Yeni Baronun kuruluş bildirgesi gayet açıktır. Burada hukuk, hukukçu ve Avukatlık ile hukukun üstünlüğüne vurgu yapılmıştır. Bunun yanında bu zamana kadar hiçbir Baro tarafından ve TBB' nce dile dahi getirilmeyen; 

".

Hukuk fakültelerinde eğitim ve eğitim süresince hukuk ofislerinde staj,

Stajyerlerin kamu kurumlarında staj yapması,

Staj Eğitiminde; Hukuk Eğitimi, Adliye Pratikleri Eğitimi ve Avukatlık Kanunu Eğitimi yanında " Prof. Dr. Ernst E. Hirsch'in "Pratik Hukukta Metod" kitabı ders kitabı olarak okutulması ve staj eğitimin niteliği, 

Avukatlık Akademisi, 

Sürekli Eğitim,

Genç Avukat, Üstad Avukat ilişkisi, 

Birlikte çalışan Avukatların sorunları, 

Hukuk Vizyonu, 

Engelli meslektaşlarımıza hizmet sunumu,

Dünya Baroları ile kardeş Baro uygulaması çalışması, 

Ulusal ve Uluslararası Mesleki inceleme gezileri, 

Hukuk Sekreterliği Okulu, 

Ankara'yı İdare Hukuku Merkezi yapacak Enstitüler kurulması,

Hukuk ofisi yapılanmaları, e ofis modelleri, Avukatlık ortaklık modellemeleri çalışmaları,

Kamu Avukatlarının yönetim kurullarında ve Baro yönetimlerinde yer alması, ( kamu Avukatlarının Barolarda üyeliği %5 oranında olup mevcut Baro yönetimlerinde kamu Avukatı bulunmamaktadır. )

."

  • Yeni Baro kuruluyu ve siyasallaşma eleştirisi konusunda yeni Baro üyelerinin her türlü siyasal tercihlerine saygı duyar. Üyelik ve yönetim organlarında bu konuda hiçbir ayırımı kabul etmez. (Ankara'da mevcut yönetim organları demokratik sol Avukatlar gurubundan oluşmaktadır) Ancak Baro yönetiminin siyasal davranış ve tüzel kişiliğinin siyasi yönelimine karşıdır. Yeni Baro Kuruluş bildirgesinde bu ilkeyi açıkça vurgulamıştır.  

NOTLAR  :

  1. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nda yapılan ".Yeni Baroların Kurulmasına Dair 7249 Sayılı Kanun ."  Değişikliklere ilişkin  8-9 Ekim 2020 tarihli Venedik Komisyon raporu tarafımızca incelenmiş ve tespit edilen şerhlerle birlikte bilginize sunulmuştur.

  2. * Başlıklı kısımlar Yeni Baro kuruluşuna ilişkin Venedik Komisyon Raporundan ayrıldığımız şahsi düşüncelerimizdir. 

  3. Avukat Yakup Erikel / Ankara 2 Nolu Barosu Kurucu Üyesi